Tariflerim

Yalnızlık

Ne büyük bir yalnızlık!

Hadi itiraf edelim. Hepimiz yalnız olmamaya çalışıyoruz ama fena bir yalnızlık içindeyiz.

Hele ki pandemi sonrası, bu sorun çok daha fazla hissettiriyor kendini. Bunu içimdeki yalnızım seslerinin, geçen gün kendi kendime yürürken ayyuka çıkması ile farkettim. Çalışıyorum yalnızım: çünkü ekibimdeki herkes, ben de dahil çoğunlukla evden çalışıyor. Yürüyorum yalnızım: iş, ev işi ve çocuktan fırsat bulduğumda yürüdüğümden  bu de hep tek başıma bir eylem. Etrafımdaki herkes çalışıyor ve çocukları var ve çocuğu olmayan herkesin de işi başından aşkın, dolayısı ile boş zamanım olur ise haftasonu, o da benimle geçiyor. Yine ben ve ben…

Devamlı kendime yalnız olmadığımı, ileride de olmayacağımı kanıtlamaya çabaladığımı farkettim. Ülkemdeki anne babamız ile ve arkadaşlarımla bolca telefon ile konuşmaya çalışarak çabalıyorum. Oysa o kadar yalnızız ki… Sinir sistemimizi yatıştıracak o yakınlık sanırım bir araya gelmeyince kurulamıyor. 

Belki başka bir ülkede üç kişilik bir aile olarak yaşadığım için ben kişisel olarak bu duyguyu daha yoğun hissediyor olabilirim ama bence bu çağda birçok kişi de aynı durumda. Ister mecburi bir göç olsun, ister doğup büyüdüğünüz şehirden, iş ya da evlilik nedeniyle başka bir şehre gidiyor olun, ister çok iyi bir eğitim ya da iş fırsatı için ülke değiştiriyor olun, göç eden insan sayısı günümüzde çok çok fazla. Daha iyi bir yaşam için de olsa göç, her zaman yanında koca bir yalnızlık getiriyor. 

Eskiden de yalnız hissetmez miydim? Elbette hissederdim. İstanbul’a evlendikten hemen sonra yerleşen, yine yalnız bir çiftin çocuğuyum. Hele ki bebekken kim bilir ne kadar içime işlemiştir evde tüm günü bebeği ile geçiren annemin yalnızlığı. Kendimi bildiğimden beri de hep çalışan anne ve babanın çocuğu olduğumdan, ev benim için soğuk ve içime sıkıntı bastıran beton yapı olmuştur çok kere. O nedenle hep dışarıda gibi gelir bana mutluluğun kaynağı. İçimde pek bir şey bulamam çünkü, ya da bulduğum annemin yalnızlığıdır. Başka birinin yalnızlığını içinde taşımak belki de en zorudur. Benim değil ama benim omuzlarımda, ne olduğunu bilmediğim ve dolayısı ile bununla ne yapacağımı bilmediğim bir duygu. Ha ama ne vardı bu duyguyu sınırlı tutan? Sokağa çıkınca oyun oynamaya hazır arkadaşlarımın olması, orta okulda mahalle okuluna gitmem ve arkadaşlarımla okul sonrasında da görüşebilmek, lise yıllarında zaten sabah evden çıkış, akşam 5-6 gibi eve varış, yani tüm günü bir şekilde arkadaş ortamında geçirmek. Sonrasında üniversite hayatı, ilk aşk, çeşitli özgürlüklere kavuşma, kendi hayatını inşa etmenin heyecanı, ve sonrasında da iş hayatına giriş. Mesela iş hayatı ile bir takım yalnızlıklar sizi daha çok yakalamaya başlar. Okul hayatının aksine, is arkadaşlarınız arasında size iyi gelebilecek birinin olması pek nadirdir. Hele bir de rekabet ortamı var ise, epey yorar insanı. Zaten tüm gün ofis ortamı sizi darlar, sonrasında da sizi her gün şenlendirecek ev ortamı yok ise, vay halinize. 

Ama yine de hayat sizi çok zorlamadığından, henüz, bir şekilde kör topal eylersiniz kendinizi. Haftasonu aktiviteler planlarsınız, sevdiğiniz arkadaş ya da etkinliklere zaman ayırırsınız, ilgi, sevgi, onay görür, rahatlar, yeni haftaya dümen açarsınız. Lakin bu durum evlenip, çocuklar olup, hayat sizi türlü zorluklarla sınadıkça ve de üstüne üstlük zaman kıtlığından önceliğiniz hep aileniz oldukça, bu kör topal ilerleyiş aksar ve yalnızlık hissi yine gelip omuzlarınıza oturur. Üstüne üstlük bir de sanal dünya dediğimiz, gerçekte olmayan mutluluk, endişe, kaygı ve türlü içerik bombardımanı ile iyice ne olduğumuzu, ne beklediğimizi bilemediğimiz bir karmaşıklık içinde buluyoruz kendimizi.

Keşke yine üstüme en sevdiğim tişörtümü altıma şortumu geçirip, apartman merdivenlerini heyecanla koşar adım inip,  sokak kapısını açtığım anda, yüzüme çarpan temiz hava ile yalnızlığım bir çırpıda yok olabilse, olmaz mı? 

You Might Also Like